6 Ağustos 2012 Pazartesi

Timur' un Günlüğü











Timur’un Günlüğü adıyla yayımlanan eser Timur’un kendi ağzından saltanat mücadelesini, orduyu ve devleti yönetme ilkelerini, toplum görüşünü, din anlayışını, felsefesini ve kişisel ideallerini anlatır. Bu eserin “Melfuzât” denen kısmında Timur, ilk saltanat kavgasından son Ankara Savaşı’na kadar gerçekleşen olayları kendi perspektifinden otuz bir fasıl (kengeş) içinde hikâye eder. Eserin ikinci bölümü olan “Tüzükât” kısmında ise, devlet kurma ve yönetme ilkeleri ve onun uygulamalarını ortaya koyar.


Günlükte Neler Var?


Melfuzât ve Tüzükât’ın Timur’a ait olup olmadığına ilişkin tartışmalara özellikle Rus Tarihçisi Barthold’a değinen önemli bir giriş yazısı var. Kitabı hazırlayanların kanaati kitabın Timur’a ait olduğu yönünde.Zaten onun hayatına dair ayrıntılı anlatımların yer bulduğu satırların bir başkası tarafından yazılması imkansız gibi.


Kitabı hazırlayanlar onun eserinin ikinci kısmı Tüzükât’ı sadece bir tarih eseri değil; aynı zamanda Timur’un başarılı bir asker, bir devlet adamı ve bir lider olarak temel ilkelerini içeren bir rehber kitap olarak görülebileceğini ifade ediyorlar. Onun, iyi tetkik edildiğinde hayatta öncü olmak isteyen müteşebbis, işadamı, yönetici, siyasetçi ve aile reisi gibi herkesin prensip edinebileceği ilkeleri içerdiğinin görüleceğini belirtiyorlar. Timur bu kitapta başarısının sırlarını vermekte ve sağlam bir devlet kurabilmenin esaslarını ortaya koymaktadır. Bu bakımdan Tüzükât, adalet esaslı bir devlet oluşumunda esaslı rol oynayacak düşünceye kaynaklık edecektir.


Tefeül Dolu Bir Hayat 


İnsan Timur’un yazdıkları üzerine düşününce, eğitim hayatımız boyunca onun bizde oluşan imajıyla çelişik bir yanının olduğunu görüyor. Bu durum yazar Timur’un okur tarafından anlaşılmasını güçleştirici bir özellik olarak değerlendirilebilir. Oysa günlüğü bir bütünlük içinde incelendiğinde, onun hayat algısının temel yönleri kolaylıkla fark edilecektir. Örneğin kitap falı olarak bilinen tefeül onun hayatında geniş bir yer tutmakta. Bilindiği gibi bir niyet veya dilek tutularak kutsal kitapların rastgele açılması neticesinde, ilk göze çarpan ifadelerin okunarak yorumlanması, “tefeül, tefeül etmek” olarak tanımlanmıştır. Timur, Melfuzât’ta “Çocukluk Çağı ve Şeyh Şemsüddin’in Rehberliğinde Eğitim” başlığında, kendisiyle ilgili bilgiler verirken, isminin Kur’an’dan tefeülle belirlendiği konusunda açıklamalarda bulunmaktadır. Timur’da karar veremediği durumlarda Kur’ân’a bu amaçla sık sık kullanmaktadır. Nitekim bir başka yerde, “bir işi yapmaya niyet etsem, istişare bir neticeye ulaşınca yine Kur’an’dan tefeül ederek, ona göre davranırdım” der.


Ankara Savaşında mağlup ettiği Yıldırım Bayezid’i Kayser olarak anan Timur onun askerlerini de Rum olarak anar ve şöyle der : “Sonra kendüm Angürya yoluyla Kayser üstüne leşkerlerle yürüdüm. Kayser Bâyezid ise atlı ve yaya olarak yüz bin askerle beni karşılamıştı. Savaş başlayınca Rum askerini yendim. Askerlerim Kayser’i esir alıp önüme getirdiler.Y edi yıllık seferden sonra zafer ve galibiyetle Semerkand’a geri döndüm.”


O nedenle Timur’un anlaşılması için bir anahtar niteliğindedir. Ben okudum, sizlerin de okumasını tavsiye ederim.

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Timur


Temür ( Demir)  Türklerin dünya tarihine armağan ettikleri en olağan üstü hükümdarlardan biridir. Askeri zaferlerinin kudreti ve liderlik yetenekleriyle abartısız dünya tarihinin en büyük hükümdarıdır. Hiçbir savaşında yenilmemiştir. Devletini ne Büyük İskender gibi babasından devr almış, nede Cengiz Han gibi  bir kabile reisi olarak doğmuştur. Timur kendi devletini Türkistan çöllerinden ve hiçlikten yaratan insanüstü bir tarihsel figür olarak karşımıza çıkar. Kendisi Bugünkü Özbekistan bölgesinde doğmuş ve devletinin çekirdeğini oradan oluşturmuştur. Kendisinin gayet veciz biçimde ifade ettiği üzere Türktür. Askeri taktikleri ve teşkilatlanması olağanüstüdür.O dönemde kendi ordusuna karşı durabilecek herhangi bir güç bulunmuyordu. Muhteşem lojistik destekli, manevra kabiliyeti son derece yüksek ve mobilize, tamamen zırhlı, liyakat esasına göre derecelendirilmiş, lidere sadakat esası üzerine kurulmuş ve yüzlerce sıcak savaş görmüş, Kuzey Rusya buz çöllerinden Hindistan cangıllarına, Afganistan dağlarından İran çöllerine, Bağdat önlerinden Kafkas dağlarına, Moğolistana, Güney suriyeye, Anadoluya  kadar her iklimde carpışmış inanılmaz gözü kara hayatını savaşa adamış askerlerden kurulu bir orduya sahipti. 


       Sitedeki arkadaşlar 19. yy ürünü olan milliyetçilik safsatalarından yola çıkarak türk tarihinin “tengrinin kölgesi“ olarak kabul ettiğimiz kutlu hakanları hakkında ulu orta laf etmesinler. Normal insan iradesini aşan ve kendisini yüzyılları biçimlendirmeye adamış hükümdarlarımız hakkında hangisi olursa olsun edeple konuşmak icap eder.


       Bilinmelidir ki Timur ile Yıldırım Beyazid Han ın karşılaşmaları Türklük vs gibi durumlarla ilgili değil, iki cihangirin dünya egemenliği mücadelesi idi. Bunu iki yiğidin er meydanında kapışmasına benzetebiliriz. Baş eğmeyen bu iki cihangirin kapışması son derece olası idi  ve buda 1402 de Ankara savaşında gerçekleşmiştir. 


       Yıldırm Bayazid Han da Emir Timur Gürkan da aynı ölçüde bizim öz hakanımız, başımız övünç kaynağımızdır. Nazarlarımızı haddimiz olmadan eleştirmeye değilde örnek almaya ve onların ufuklarını anlamaya hasretmemiz gerekmektedir.Milyonlarca kilometrekarelik topraklarda mutlak egemenlikle hüküm sürmesini bilen bu demir pençeli aslanlardan, bu gök bakışlı yıldırımlardan bugünün  “doğu sorunlu “ Türkiye Cumhuriyeti nesilleri olarak öğreneceğimiz çok şeyler bulunmaktadır.


       Türklerde hükümdarlar İslam öncesi ve sonrası , hangi dönemde olursa olsun, “tanrı kutuyla” kutlanmıştırlar ve bunlar hakkında konuşmak  hassas bir iştir, Tanrı korusun  dilimize ağır gelir dilimiz kopar, başımıza  yıldırım düşer. 


       Son olarak Türk tarihi konusunda konuşmak fikir beyan etmek isteyen  arkadaşlara tavsiyem : ÜNİVERSİTE KÜRSÜLERİNDEN TÜRK TARİHİNE  BAKAN,HAYATINDA KOYUN BİLE KESMEMİŞ, KENDİ SINIFINI İDAREDEN ACİZ akademisyenlerin yazdıklarıyla okunmaz TÜRK tarihi. Ufku 120 m2 lik evi ile üniversite odası olan bir adam o devletlerin  nasıl çevirildiğini eşek yüküyle kitap okusa anlayamaz. Sokakta dilenciye para veren,milli maçlarda gaza gelen,küçük dindarlıklarla küçük erdemlerin beşiği olan bir vicdan türk tarihini  yargılamak için ufak gelir, hayatı ailes, mahallesindeki dostları ve tuttuğu takımdan ibaret olan bir adamın kafasıyla  cihan tarihi okunmaz.


       Türk tarihini öğrenmek istiyorsak, Hunlardan başlayacağız, edep ve ciddiyetle okuya okuya Osmanlıya geleceğiz ve bi 3 sene asgari Osmanlı tarihine ayıracağız , her şeyden önce kanımızda o tarihi yaratan insanların kanı olacak anlayabilmek için. Bir koyun dağların sisine, gecenin fırsatlar yaratan karanlığına kurdun gözleriyle bakamaz bu böyle biline...


       Aşağıda internette çeşitli ortamlardan derlenmiş, Timur hakkında bilgi içeren yazılar bulunmaktadır. Arkadaşların dikkatlerine sundum.


       Şu konu asla hatırlardan çıkarılmasın, Türk herne yapsa bu Türki bir hususiyet taşır. Türklük bir ideoloji değil bir varoluş durumudur.  


       Asıl adı Temir Kürkan (Gürkan) olan Başbuğ Timur'un genel anlamda hayatı, savaşları ve fetihleri internet de dahil olmak üzere birçok kaynaktan kolayca öğrenilebilir. 27 ülkeye hakan olduğunu ve kültürün, bilimin, medeniyetin öncülüğünü yaptığını bilmeniz zaten konuya yabancı olmadığınızı gösteriyor. Bu yüzden kitaplarda yazılmayanlara değineceğim...


       Çingiz Kağan Türk devlet anlayışına uygun olarak, ülke topraklarını oğulları arasında taksim etmiştir. Bu paylaşmaya göre büyük oğlu Çuçi Deşt-i Kıpçak'ın, Çağatay Türkistan'ın, Ögeday doğu bölgelerinin ve küçük oğlu Toluy Moğolistan'ın hâkimi olacaktır. Ancak Çingiz'in ölümü ve merkezi kağanlığın zayıflaması ile beraber bu bölgelerde müstakil devletler kurulmuştur: Kubilay Hanlığı, İlhanlılar, Çağatay Hanlığı ve Altınordu... Timur, Çağatay Hanlığı'na bağlı Barulas (Barlas) oymağın beği Turagay (Turgay)'ın oğlu olarak 1336 yılında Türkistan'ın Keş şehrinde dünyaya geldi.


"Biz ki Melik-i Turan, Emîr-i Türkistan'ız,
Biz ki Türk oğlu Türk'üz;
Biz ki milletlerin en kadîmî ve en ulusu
Türk'ün başbuğuyuz!..."


       Bu dizeler Timur'a aittirAltı yaşında at binip kılıç kuşanan, oniki yaşında amcası Hacı Barlas'ın yanında savaşa katılan, yirmialtı yaşına geldiğinde üçyüz kişilik bir kuvvetle onbin kişilik bir orduyu yenen ve savaşlardan, savaş talimlerinden arta kalan zamanını okumakla, büyük âlimlerden ders almakla geçiren, yüksek derecede tarih, edebiyat, felsefe bilgisine sahip olan, tüm ömrü boyunca ilim ve sanatın gelişmesi için uğraşan; Asya'da Türkçe'nin ve Türk kültürünün Fars kültürü baskısı altında yok olup gitmesini önleyerek öne geçmesi, örnek olması çığırını açan; askerlerinin adeta taptığı ve milletinin baba olarak gördüğü Başbuğ Timur'un kurduğu devletin sınırları İtil (Volga)'den Hindistan'daki Ganj Nehri'ne, Tanrı Dağları'ndan İzmir'e ve Şam'a kadar uzandı... O aslında Turan'ı kurmuştu...


       ''ATATÜRKÜN LİDERLİK SIRLARI'' adlı kitap da Atatürkün timur ile ilgili bir anısını okumuştum onu buraya kısaca yazmak istiyorum Atatürk akşam yemeğinden sonra konukları ile sofrada sohpet etmeye devam eder. bu arada konu daha önce yaşamış devlet adamlarına ve hükümdarlara gelince konuklardan biri atatürke tarihte beğendiği yada örnek aldığı bir devlet adamı yada hükümdar varmı diye soru sorar Atatürk sofradakilere birkaç Türk hümdarının isimlerini verir ama bana en çok beğenip saygı duyduğum bir hükümdar sorarsanız ben size timuru söylerim cevabını verdikten sonra masadakilerden bazıları Atatürkün timurdan daha büyük olduğunu söyler ve içlerinden birisi -''aman paşam sizde çok abarttınız timur şimdi yaşasaydı sizin yaptıklarınızı yapabilirmiydi'' demesi ile Atatürk hemen cevabını verir -timur benim zamanımda yaşasaydı bizim yaptıklarımızı yapabilirmiydi bilemem ama ben eğer timurun zamanında yaşasaydım onun yaptıklarını yapamazdım. değerli ırkdaşlarım yüce Türk büyüğü timurdan bahsedilince Atatürkün okuduğum bir anısını kısaca yazmak istedim kitabın ismini yazdım ancak yazarını hatırlayamıyorum Atatürkün anıları ile dolu bir kitap okunmasını tavsiye ederim esenlikler......


       Büyük BAŞBUĞ TİMUR


       Timur kendi adıyla anılan büyük Türk imparatorluğunun kurucusudur. 8 nisan 1336'da doğmuştur. Semerkant'ta bulunan bu yerin adı "Şehr-i Şebz" dir. Babası barlas oymağının beyi Turagay (turgay) annesi Tekine Hatun idi. Barlas boyu orta asyadan gelen bir Türk kavimi idi. Barlas boyu ise çağatay hanlığına bağlıydı.


       Tuğrana ulaşabilmek için Timur, hepsi zaferle sonuçlanan 17 sefer düzenlemiş. 27 ülkenin hakanına baş eğdirmiş onlara baş olmuştu.


       Hakanı olduğu ülkeler: Turan, iran, Rum(anadolu),Mağrip, suriye, ırak-ı arap, ırak-ı acem,mezenderan, geylan, şirvan, azerbaycan, fars, horasan, cidde, büyük tataristan, harzem, hotin, kabilistan, bahter, zemin, hindistan... (22 yer sayıyor, diğerleri de gürcistan ermenistan gibi ve kafkas ülkeleri idi.)


       Timurun ölüm döşeğinde söyledikleri;


       Oğullarım,
       Milletin refahını saadetini sağlamak için sizlere bıraktığım vasiyetive tüzükleri iyice okuyun, asla unutmayın ve tatbik edin.
       Milletin dertlerine derman bulmak vazifenizdir. Zayıfları koruyun, yoksulları zenginlerin zulmüne bırakmayın. Adalet ve iyilik etmek düsturunuz rehberiniz olsun. Benim gibi uzun saltanat sürmek isterseniz, kılıcınızı iyice düşünerek çekiniz. Bir defa cektikten sonra da onu ustalıkla kullanınız. Aranıza nifak tohumları ekilmemesi için cok dikkatli olun.Bazı nedimleriniz ve düşmanlarınız nifak tohumları saçmaya, bundan faydalanmaya çalışacaklardır.Fakat vasiyetimde size idare şeklini ana ilkelerini gösterdim. Bunlara sadık kalırsanız taç başınızdan düşmez.
       Ölüm söylenen babanızın bu sözlerini unutmayın. 
       Benden sonra Hakan Pir Muhammed Cihangir olacaktır. Ona bana itaat eder gibi itaat edeceksiniz. Kumandanlarım şimdi itaat yemini ediniz.


       Timur 19 mart 1405 günü vefaat etti. Cenazesi mumyalanarak Semerkant'a götürdüler.Sağlığında çok sevdiği torunu için yaptırdığı türbeye torununun yanına gömüldü...




       Timur vasiyetinde veliaht olarak torunu Pir Muhammet Mırza'yı seçmişti. Pir Muhammed Cihangir Mırza'nın kücük oğlu idi.Fakat çin seferine giderken otrar'da öldüğü zaman Pir muhammed büyük babası adına hindistan ve afgnistanı idare ediyordu. Tahta gecmek için oradan gelmesi ve ordunun başına geçmesi zaman alacaktı. Ayrıca kargaşa cıkabilirdi. Henüz orduda çin seferinden dönmemişti.


       Durumu değerlendiren kumandanlar Miranşah'ın oğlu halil mırza'yı Hakan ilan ettiler.Halil Mırza yaşı 21 olduğundan amcası Şahruh'da ona karşı çıkmış Hakan o olmuştur...


-------------------------------------------------------------------------------------


Timur, kendi adıyla anılan büyük Türk İmparatorluğu'nun kurucusudur. 8 Nisan 1336'da, Türkistan'ın Keş şehrinde dünyaya geldi. Semerkant'ın güneyinde bulunan bu yerin bu günkü adı "Yehr-i Şebz"dir. Babası, Barlas oymağının beyi Turagay (Turgay), annesi Tekine Hatun idi. Barlas boyu Orta Asya'dan gelen bir Türk kavmidir. O devirde Barlas boyu Çağatay Hanlığı'na bağlı idi. 


        Timur'un babası 1360'da ölmüş, onun yerine geçen amcası Hacı Barlas 'da 1361'de öldürülmüştü. Timur, O sırada 25 yaşlarında idi. Cesur, zeki, bilgili bir Türk asilzadesi olan Timur, siyasî ve askerî dehasını gösterecek her fırsattan yararlanacak, kısa zamanda yükselecek ve cihangir olacaktı. Doğu Türk Hakanlığı'nın tahtına çıkacak, imparatorluğun sınırlarını İtil (Volga)'den Hindistan'daki Ganj Nehri'ne, Tanrı Dağları'ndan İzmir ve Şam'a kadar uzatacaktı.
İskender, Sezar ve Dârâ gibi ünlü cihangirlerin seviyesine çıkabilmek için, Timur, hepsi zaferle sonuçlanan 17 sefer düzenlemiş, 27 ülkenin hakanına baş eğdirmiş, onlara baş olmuştu. Böyle bir şahsiyeti çocukluğundan itibaren bazı özellikleriyle tanımak gerekir.


        İşte tarihçilerin Timur için söyledikleri: 


        At binen, kılıç kuşanan, attığı oku yüzük deliğinden geçiren bir çocuk; on iki yaşında savaşa katılan bir bahadır;
        Savaşlardan, savaş talimlerinden arta kalan zamanını okumakla, büyük âlimlerden ders almakla geçiren genç bir idealist;
        Üç yüz kişilik bir kuvvetle on bin kişilik bir orduyu yenen eşsiz stratejist;
        Bir savaşta ayağından yaralanan ve bu yüzden adının sonuna Fars dilinde "topal" anlamına gelen "lenk" sıfatı eklenen bir başbuğ. (Türkler 'Aksak Timur' Batılılar 'Tamerlan' derler).
        Dünya tarihine, özellikle Türk-İslâm tarihine çok bilen, dinin, ilim ve sanatın koruyucusu;
        Asya'da Türkçe'nin, Türk sanat ve kültürünün Fars kültürünün baskısı altında yok olup gitmesini önleyen, öne geçmesi, örnek olması çığırını açan hükümdar;
Aman dileyenin dostu, düşmanlarının acımasız baş belası, ama askerlerinin âdeta taptığı hükümdar ve milletinin babası...


        Bu kadar değil. Günahını sevabından, zulmünü adaletinden çok göstermek isteyenler de vardır. Kellelerden kuleler yaptığını, şehirleri yakıp yıktığını da hatırlatırlar. Yıldırım Bayezid'le savaşmış ve kardeş orduları birbirine kırdırmış olmakla da suçlanır. Gerçekten Ankara Savaşı'ndan sonra Osmanlı Devleti bir süre bocalamış ve bir fetret devri geçirmiştir. Fakat aynı tarihçiler, hatta bütün tarihçiler, Timur'un son ana kadar savaşı başlatmamak için, Yıldırım'ın ise başlatmak için gayret gösterdiğini yazarlar.Ey Firdevsî, kalk, kalk da, her satırında kötülediğin mağlup Türk'ü şimdi gör!


        Timur'u Hıristiyan Batı zalim ve yıkıcı olarak anar. Timur, daha hayatta iken bu suçlamalara cevap vermiştir.O, İlhanlı Devleti'nin ve ona bağlı Çağatay Hanlığı'nın kargaşalıklar, entrikalarla sarsıldığı bir dönemde, yenilmez bir güç olarak ortaya çıkmıştı. Türk, İran ve Arap tarihçileri, bu kargaşalığa Yahudi tüccarların ve Hıristiyan misyonerlerin birinci derecede sebep olduklarını belirtirler. Bu tüccarlar ve bazı misyonerler Avrupa krallarına casusluk yapıyorlardı ve bunlar bütün Türkistan'a dolmuşlardı. Timur bunların faaliyetlerine son verdi. Hindistan'dan Hıristiyan misyonerlerin kovulmasını, bu kıtada Müslümanlığın yayılmasını sağladı. Bunun için Hıristiyanlar ona düşman idi. Timur, işgal ettiği yerlerde, Yunan ve Roma eserlerinin kalıntılarını, putları yıkmıştı. Bu yüzden ona "yıkıcı" demişlerdir. 


         Ama ona kendi devrinin İslâm âlimleri, "Kutübeddin","Sâhib-Kırân-ı Âzam Cennet Mekân" adını da vermiş ve böylece onun, Dinin kutbu, en iler geleni; Kutlu, güçlü ve cennetlik" bir hükümdar olduğunu da söylemişleridir. İsfahan'dan yetmiş bin kişiyi kılıçtan geçirip kellelerini kule gibi yığması da insan kellesinden kule yapan hükümdar" olarak anılmasına sebep olmuştur. Buna kendisinin verdiği cevap şudur: İsfahan'a bıraktığım memurlarımı ve beş bin kişilik askerimi, isyan edip bir tekini bile sağ bırakmadan kılıçtan geçirdikleri, dinsizlik ettikleri için..."


         İran tarihçilerinin Timur'un daima aleyhinde olmalarının, böylece batıda olduğu gibi doğuda da kötülenmesinin bir sebebi de şudur: Timur, İran seferinde, Şehname'nin yazarı ünlü şair Firdevsî'nin mezarına giderek, "Kalk, kalk da, her satırında kötülediğin mağlup Türk'ü şimdi gör!" demiştir.


        Timur'un, İslâmiyete öncelik vermek ve din adamlarını kullanmak suretiyle Türk milliyetçiliğini gerilettiğini söyleyenler de olmuştur. Ama o, kendi devrine kadar Bilge Kağan'dan başka hiçbir Türk hükümdarın göstermediği bir anlayışla, gurur kaynağını şu sözlerle belirtmiştir:


                       "Biz ki Mülük-i Turan, Emir-i Türkistan'ız:
                        Biz ki Türk oğlu Türk'üz;
                        Biz ki milletlerin en kadîmî ve en ulusu
                        Türk'ün başbuğuyuz!..."


        Yaşadığı devirden, cihangirliğinden, yaptıklarından söz etmeden de onun kimliğini belirttiğimiz zaman büyüklüğünü ifade etmiş oluruz:


        Timur, Sultan II. Murad Han'ın 1441 yılında yazdığı bir nâme ile kendisini Büyük Türk Hakanı olarak tanıdığını ve tâbi olduğunu bildirdiği âlim hükümdar Şahruh'un babası; şair hükümdar Hüseyin Baykara'nın ve bu gün Ay'ın en geniş kraterlerinden birine adı verilen Ay atlasında Türk adını bulunduran ünlü astronom Uluğ Beğ'in dedesidir.
Timur 25 yaşlarında iken Çağatay Hanlığı valilerinden Kazgan Han'ın emrine girdi ve büyük bir birliğin kumandanı oldu. Kazgan Han onu kızı Olcay Türkân'la evlendirdi. Kazgan Han'ın düşmanları onu pusuya düşürüp öldürdüler. Timur, Kazgan Han'ı öldürtenlere savaş açarak hepsini ortadan kaldırdı. Bu başarıları karşısında Çağatay Hanı onu kendi hizmetine aldı ve Tümen Beyi yaptı


       Timur bundan sonra nüfuzunu, gücünü hızla arttırdı. Hanlarla, beyler arasında sık sık meydana gelen çekişmelere karışıyor, durumu kendi lehine değerlendiriyordu. Devrin âlimleri, Timur'u, devletteki hızlı çöküntüyü durduracak lider olarak görmeye başlamışlardı.1370 yılında Timur, Belh şehrinde, mutlar hâkim ve tam bağımsız bir duruma geldi. Fakat Cengiz soyundan olmadığı ve Cengiz hanedanının büyük prestijinden de yararlanmak istediği için, Cengiz soyunun Çağatay sülalesinden Soyurgatmış Han'ı tahta çıkardı onu, hayatı boyunca kukla bir hükümdar olarak yanında gezdirdi. Şeklen ona bağlı görünüyordu, ama mutlak hâkim kendisiydi.


       Belh'te toplanan Kurultay, Timur' "Kutbeddin" ve Sâhib Kırân" unvanlarını verdi. Timur kısa bir süre sonra başkenti Belh'ten Semerkant'a nakletti. Bundan sonra dört yöne başarılı seferler düzenledi. Çok iyi planlanmış taktikler uyguluyor, yıldırım savaşları yapıyor ve her seferini zaferle sonuçlandırıyordu. 1371-1377 yılları arasında Harezm'e üç sefer, Moğolistan'a iki sefer düzenledi. 1378'de birinci Altın Ordu seferi ile ününü bütün dünyaya tanıttı. 1379'da Harezm'e bir sefer daha yaptı. 1380'de Herat'a girdi ve böylece harezm ve Horasan tamamen fethedildi. 1389'a kadar yaptığı seferlerle Turfan, Karaşar bölgelerini zaptetti ve Uyguristan'ı kendisine bağladı.


       1390 ve 1391 yıllarında tekrar Altın Ordu seferine çıktı. Bu son seferi düzenlemesine Altın Ordu Hakanı Toktamış Han'ın nankörlüğü sebep olmuştu. Çünkü önceki seferlerinde Timur, Toktamış Han'ı desteklemiş onun düşmanlarını bertaraf etmişti. Toktamış Han bu destek sayesinde güçlenince bu defa Timur'a başkaldırmıştı. Bu seferinde, Doğu Avrupa'ya hâkim olan Toktamış'ı yıkmak için onun bütün ülkesini işgal etmek, tahrip etmek zorunda kalmıştı. Bu da, Rusya'nın doğup gelişmesine sebep olacak ve Timur istemeden sebep olduğu bu gelişmeden dolayı daha sonra tarihçiler tarafından suçlanacaktı.
       
       Timur, 1401'e kadar yapılan dört seferle Irak ve Güney Anadolu, 1398-99 seferleriyle Hindistan Delhi Sultanlığı'nı, 1401-1402' Suriye'yi fethetti. Nihayet 1402'de yapılan Ankara Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ni de mağlup ederek itaat altına aldı. 


       "Kıymetli bahadırlar sayesinde pek çok yer fethettim ve 27 ülkenin hakanı oldum" diyen Timur hakanı olduğu ülkeleri şöyle sıralıyor:
       
       Turan, İran, Rum (Anadolu), Mağrib, Suriye, Mısır, Irak-ı Arap, Irak-ı Acem, Mazenderan, Geylan, Şirvan, Azerbaycan, Fars, Horasan, Cidde, Büyük Tataristan, Harezm, Hotin,, Kâbilistan, Bahter, Zemin, Hindistan... (Yirmi iki yer sayıyor, diğerleri de Gürcistan, Ermenistan gibi kafkas ülkeleri).


         Büyük cihangir son seferini Çin'e yapacaktı. 1404 yılı kışında her tarafın karla kaplı olduğu bir zamanda yola çıktı. Ömrünün sonuna yaklaştığını seziyor, en büyük cihadı geciktirmemek gerektiğine inanıyordu. Çin sınırındaki Otrar şehrine geldiği zaman durdu. Burada ordusuna büyük bir geçit töreni yaptırdı. Kuğu avı düzenledi. Fakat Timur hastalanmış, yatağı düşmüştü. Hekimbaşı Fazlullah, ona ölüm döşeğinde olduğunu apaçık bildirdi. Bunun üzerine Timur vaziyetini hazırladı. Sayar adamlarını, orduda bulunan torunlarını yanına çağırarak, ölüm döşeğinde bir konuşma yaptı.
Timur Ölüm döşeğinde şunları söyledi: 


        "Oğullarım,          
         Milletin refahını, saadetini sağlamak için sizlere bıraktığım vasiyeti ve tüzükleri iyi okuyun, asla unutmayı ve tatbik edin.
         Milletin dertlerine derman bulmak vazifenizdir. 
         Zayıfları koruyun, yoksulları zenginlerin zulmüne bırakmayın. "Adalet ve iyilik etmek" düsturunuz, rehberiniz olsun. 
         Benim gibi uzun saltanat sürmek isterseniz, kılıcınızı iyice düşünerek çekiniz, bir defa çektikten sonra da onu ustalıkla kullanınız. 
         Aranıza nifak tohumları ekilmemesi için çok dikkatli olun. Bazı nedimleriniz ve düşmanlarınız nifak tohumları saçmaya, bundan faydalanmaya çalışacaklardır. Fakat vasiyetimde size idare şeklini, ana ilkelerini gösterdim. Bunlara sadık kalırsanız taç başınızdan düşmez.
        Ölüm döşeğimde söylenen babanızın bu sözlerini unutmayın.
        Benden sonra hakan Pir Muhammed Cihangir olacaktır. Ona, bana itaat eder gibi itaat edeceksiniz. Kumandanlarım, şimdi itaat yemini ediniz!" (Ve bütün kumandanlar, saray adamları, ağlayarak yemin ettiler.)


          Timur, 19 Mart 1405 günü vefat etti. Son sözü "Lâilâhe illallah" oldu. Cenazesini mumyalayarak Semerkant'a götürdüler. Sağlığında çok sevdiği torunu Muhammed Sultan için yaptırdığı türbeye, torununun yanına gömüldü.
------------------------------------------------------------------------------------------------
       
       Yirmi yedi ülkenin hâkanı olan Timur Han, başarılarının sırrını 12 maddede toplamış ve bunlara, oğullarının da uyması vasiyetiyle eserinde şöyle belirtmiştir:


1. Allahü teâlânın dînini ve hazret-i Muhammed’in şerîatini dünyâya yaymayı esas edindim. Her zaman her yerde İslâmiyeti tuttum.


2. Etrâfımda olan adamları 12’ye ayırdım. Gerek ülkeler fethi ve gerekse fethettiğim ülkeleri idârede bunların bâzısı bana kolları, bâzıları meşveretleriyle yardım ettiler. Bunların ikbâlinin artması için istihdam ettim. Bunlar sarayımın süsüydüler.


3. Düşman ordularını mağlup ve eyâletler feth etmekte âlimler ve emirlerle istişâre ettim. Hükümet idâresinde yumuşaklık, insâniyet ve sabırla hareket ettim. Hiç meşgul olmuyor gibi görünürken her şeyi basîretim altında bulundurdum.


4. Hükümet idâresinde kânunlara riâyet ve intizam o dereceydi ki vezirler, emirler, askerler ve halk bir üst sınıfa çıkmak için can atar halde değildi. Her biri bulunduğu sınıftan memnun olarak vazifesini yapardı.


5. Zâbit ve askerlerime cesâret vermek için altın ve cevâhir sarfından çekinmedim. Onları soframa oturttum. Böyle kıymetli bâzûların ve cengaverlerimin yardımıyla yirmi yedi imparatorluğun hükümdârı oldum.


6. Adâlet ve tarafsızlıkla Allah kullarının hep iyiliğini istedim ve onların teveccühünü kazandım.


7. Seyyidlere, ulemâya, fukahâya ve târihçilere mümtaz muâmele ettim. İyi ve cesur adamlar (Çünkü Allah böylelerini sever) benim dostlarımdı. Ulemâyla sıkı münâsebette bulundum. Bunlarla istişare ettim. Bunların hayır duâları bana zaferler temin etti. Derviş ve fakihleri himâye ettim. Bunlara zerre kadar fenâlık etmemeye uğraştım ve hiçbir taleplerini reddetmedim. Başkası aleyhinde söyleyenleri sarayımdan kovdum. Bunların sözlerine ve iftiralarına hiç ehemmiyet vermedim.


8. Her teşebbüsümü başarmakta sebatkâr idim. Bir projeyi bir kere kabul ettim mi artık bütün zihnim onunla meşgul olurdu. Onu muvaffakiyetle başarmadıkça aslâ terk etmedim. Hiçbir vakit hâlim (davranışlarım), kâlime (söylediğim sözlere) aykırı olmadı.


9. Halkın hâline vâkıf idim. Büyüklere kardeşim, küçüklere çocuklarım gibi muâmele ettim. Her eyâlet ve her şehrin ahâlisinin durumuna ve seciyesine göre âdetler edindim.


10. Bir kabîle veya bir Arap, bir Acem göçebesi bayrağım altına girmeği dileyince beylerini şerefle, diğer adamlarını mevkilerine göre îtibârla kabul ettim. İyilere iyilikle muâmele ettim ve kötülere fenâlıklarını iâde eyledim.


11. Oğul, torun, dost, müttefik benimle bağlantısı olan herkes iyiliğimden nasibdâr oldu. İkbal ve saâdetimin parlaklığı ve yüksekliği hiç kimseyi unutmaya sebep olmadı.


12. Gerek leh, gerek aleyhte hareket etsinler, her zaman askerlere hürmet ettim. Sürekli bir saâdeti, çabucak kayboluveren şeye üstün tutan adamlara teşekkür etmek borçtur. Onlar cihâda koşuyor ve hayatlarını fedâ ediyorlar.


--------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Kişisel Görüş:


       Timur aslında batı sınırında gaza ile meşgul olan Osmanoğulları’nı takdir ile izlemekte idi. O sıralar kendisinin hedefi Çin’in fethi idi ve ordusunu bu yönde hazırlamaktadır. Ancak İran ve Azerbaycan topraklarında Türkmen beyi kara Yusuf’ un yaptığı  yağmalar ve Bağdat hükümdarı Ahmet’in yeniden tahta geçip Timur’a kafa tutması Timur’u onları cezalandırmak için Batıya dönmeye mecbur etmiştir. Yıldırım Bayazid’ in onlara arka çıkması ve mektuplarında kullandığı  aşağılayıcı üslup, Timur’a karşı Memlük, Bağdat, Türkmen ve Osmanlı güçlerinin birleşme ihtimali Timur ‘u bu ittifakı daha başlamadan ezmek zorunda bırakmıştır.


       Bu seferin amacı Türklere ve Osmanlı’ya zarar vermek değil, tamamen kendi mülkünü ve egemenliğini koruma çabasında olan bir hükümdarın hareketleridir. Yıldırım Bayazid Hanı taabiyete davet etmesi ise garipsenecek bir durum değildir. O dönemde tüm Türk dünyasında hükümdarlar Cengiz Han sülalesinden gelmektedirler. Buna Altun soy denmektedir. Ve Türklerde Hanlık tuğu bir kez kalkınca  buna Türk soylular intiba eder. Türklerde birden fazla devlet olmaz, devlet tektir ama sülaleler farklıdır. Timur devleti Cengiz Han’ın halefi olma iddiasında idi ve bu nedenle Büyük Hanlığın bağlıları olan Selçuklu topraklarında hükmeden ve Türk dünyası içinde daha önce han çıkarmamış bir soy olan Kayı boyundan gelen Osmanlıları bağlılığa çağırması normaldir. Kendisini Emir i Türkistan olarak nitelendirmiştir. Osmanlı devleti örneğin bir seçim yapmış ve Timur’ un Türk dünyasında( Turan) egemenliğini kabul etmeyerek onunla hanlık mücadelesine girmişlerdir. Ve kaybetmişlerdir. Ama örneğin Kırım Hanlığı Osmanlı ile sınırdaş olunca savaşsız Osmanlı egemenliğini tanımış ve Türklerde hanlığın tek olduğu fikrini gayet güzel örneklemiştir. Daha sonra Çelebi Mehmet Han’ın oğlu II Murat Han Timur devletinin egemenliğini tanıyacaktır. Mesele bir cihangirlik mücadelesidir. Hatta sonradan Osmanlılar, Yavuz Sultan Selim döneminde Iranı aşarak Orta Asya’ yı da taabiyet altına almayı düşünmüşlerdi. Fakat buna Yavuz’un ömrü kifayet etmemiştir.


       Örnekleri şu yüzden veriyorum ki,  Türklerin yaşadığı bu geniş coğrafyadaki devletler birbirlerine ilgisiz değildir. Timur devletinin yıkılışından sonra bile o bölgede kurulan hanlıklar Türk dünyasındaki büyüklüğünden dolayı Osmanlı hanedanlığını bir üst hanedan olarak tanımışlardır. Sovyet öncesi dönemde bile o bölgedeki aydınlar Istanbul ile kendi ülkeleri arasında mekik dokumuş ve Türk dünyasında bugün eksik olan kültürel ve siyasal iletişime örnek olmuşlardır. Timur’ un Yıldırım’ dan istediği daha sonra Osmanlıyı tanıyan  oradaki hanlıkların yaptığı gibi kendisinin tanınması idi, O kendisine göre Türkistan Emiri Turan Hakimi ve Cengiz soyunun gürkanıdır.


       Altınordu meselesi ise daha şahsidir. Altunordu Hanı Toktamış’ ı tahta geçiren Timur’un kendisidir. Toktamış Timur Kafkasya seferindeyken Timur’ un gözbebeği şehri Semerkant’ ı yağmalamaya kalkmış, Timur’un hareket etmesiyle af dilemiş, sonra bir kez daha ihanet etmiş, kendi toprağında yenilmiş ve sonra yeniden toplanıp Timur’a kafa tutunca da acımasızca, halkı ve şehirleri ile beraber cezalandırılmıştır. Amaç Rusların önünü açmak değildir. Zaten o dönemde Rusların esamesi okunmamaktadır. Köle olmaktan başka bir vasıfları yoktur Türklerin gözünde.


       Şimdi vaziyet budur.


       Gelelim en önemli mevzuya : Edep ve Haya anı icab iderkim Etrak taifesinden ( Türk soyundan ) olan bir kimesne (kimse) heçbir vakit  kendü neslünden olan Hanına asi olmaya ve dahi anın ismini zikrüderken  zevzeklük itmey.Hak teala hazretlerünün dövlet tacu ile taçladugu ve hükümdarlık nişanu ile nişanladuğu, cümle ömrünü gaza, cihad, hayır ve hasenat üzre geçirmüş, alimleri himaye idüp zalimleri cezalandırmuş bir emir ü müsliminin( Müslümanların emirinin) gıyabından ve dahi  ardından kelam iderken  ZORBA  kimin(gibi) hayasuzca, kendini bilmez,cahilane söz idmek maazallah hakkın gazabınun ve musibetinün kişi oğluna musallat olmasına vesile olur.


       Emir ü Türkistan ve Melik i  Turan  Temür Gürkan Han ı  hakkıylen  mütaalaa idmek istersenüz, bu fakirün  tavsiye iddüğü ol  kitabun tedris edilmekligü icap ider ki anlar dahi şöyledir :


Manole Neagoe: Üç Bozkırlı,
Jean Paul Rox : Aksak Temür
Justin Marouzzi : Tamerlane,
Harold Lamp : Timurlenk 
Rene Grousset : Bozkır İmparatorluğu 
Şerafeddin Yezdi : Zafername.