22 Haziran 2017 Perşembe

ŞEFAAT MESELESİ

İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla yeni bir derlememize daha başlıyoruz. Konumuz Şefaat konusu. Sözlerime başlamadan önce aşağıdaki 3 ayeti okumanızı daha sonradan da yazımıza devam etmenizi rica ederim. Yüce Allah buyuruyor ki:

Kaf Suresi 50:45 "Biz onların ne dediğini iyi biliriz. Sen üstlerinde bir zorba değilsin; tehdidimden korkanları Kur’an ile bilgilendir."

Amacımız Kur’an ile anladığımız, aldığımız, hayatıma kattığımız, yaşadığımız bu öğüt kaynağıyla sizlere de tekrardan hatırlatmaktır. Kur’an dışında bir başucu kitabımız olmaması gerektiğini bilmeliyiz, önceliğimiz Kur’an olmalıdır, daha sonra da Nebimize isnat edilen Kur’an ile çelişmeyecek gerçek ve sağlam hadis rivayetlerini almalıyız. Nebisiz Kur’an, Kur’an sız Nebi olmaz. Elçiye zeval olmaz sözü de vardır bu topraklarda. Çok ta yerindedir bu söz, çünkü sözün sahibi hüküm sahibidir. O hükmünde kimseyi ortak etmez. Yine Yüce Allah şöyle buyuruyor:

Zuhruf Suresi 43:36-37 "Kim Rahman’ın Zikri’nden (Kur’ân’dan) yüz çevirirse, başına bir şeytan sararız; o, onunla beraber olur. Şeytanlar bu gibileri yoldan çevirirler ama bunlar doğru yolda olduklarını sanırlar."

Ayetleri nesih etmek, ortadan kaldırmak kimsenin harcı değildir, eğer ki ayet açık ve seçik ortada ise bunun yanında her hangi bir kimsenin sözü geçersiz kalacaktır, kalmalıdır da. Zaten ben düşünemiyorum Allah’ın bir sözüne karşılık Nebimizin başka bir söz söyleyeceğini. Zaten Yüce Allah şöyle buyurmuştu Hakka Suresi 44’den-46ncı ayetlerine kadar: “Muhammed, Bize karşı bir takım sözler uydursaydı, onu kıskıvrak yakalar, şah damarını koparırdık.”

Şimdi gelin aşağıdaki Kur’an-ı Kerim’ den ayetlere tertil usulü ile anlayarak, idrak ederek konumuza devam edelim.

Fatiha Suresi 1:3 "Hesap verme [*] gününde yetki O’nundur."

[*] Din, deyn= دين kökünden adet, durum; ceza, karşılık görme ve itaat anlamlarına gelir(es-Sıhah). Bunlardan boyun eğme ve karşılık görme anlamları öne çıkar. Dinde boyun eğilen Allah’tır. Onun emirlerine uyulur ve onun vereceği karşılık beklenir. Hesap günü de dünyada yapılanların karşılıklarının alıncağı gündür.

Mülk; hâkimiyet ve yetki, malik ise; yetki sahibi demektir. Din ve deyn (borç) kelimeleri aynı kökten olup, her ikisi de “borç” demektir. Kişilerin birbirine olan borçlarına deyn (borç), her şeyimizi borçlu olduğumuz Allah’ın bizden uymamızı istediği kurallar bütününe ise din denir. Var olan yasaları tanıyıp nasıl ki tabiattaki nimetlerden daha iyi yararlanmamızı sağlıyorsa, Allah’ın bizler için koyduğu kurallara (din) uymak da hem vücudumuzu rahatlatır hem de bizi çevre ile uyumlu hale getirerek geliştirir.

“Yevmid din” (din günü) ise, “borç kesme” hesap verme günüdür. Birçok ayette vurgulandığı üzere, ahiret gününde hiç kimse için aracı, yardımcı ya da şefaatçi olamayacaktır. Haksızlık yapılmaksızın kişinin amelleri tartılıp değerlendirilecek, herkes yaptığının karşılığını alacak tartısı ağır gelen kurtulacaktır. (Zilzal Suresi 99:7-8 "Kim, zerre kadar iyilik yapmışsa onu görecek. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu da görecektir.")

“Maliki yevmid din”in ne olduğunu, İnfitar 17-19 ayetler açıklamaktadır: “Hesap verme günü nedir, sen ne bileceksin? Gerçekten, sen ne bileceksin hesap verme gününün ne olduğunu? (Öyleyse dinle!) O gün, kimsenin kimse için bir şey yapamayacağı gündür. O gün bütün yetki Allah’ındır.” 

Fatiha Suresi 1:4 (Allah'ım) Kulluğu yalnız Sana yapar, yardımı yalnız Senden isteriz.

İbadet “kulluk ve tapınma” olarak anlaşılmıştır. Bu kavramın içinde kâmil manada “sevgi, korku ve boyun eğme” vardır; bu üç tavır ve duygunun birlikteliği ibadetin temelini oluşturur. İnsanların yaratılış gayesi ibadettir; ancak onlar buna mecbur tutulmamışlardır; yani terim anlamıyla ibadet, iradeye bağlı olmayan hareketler ve oluşlar gibi hâsıl olmamakta; ilâhî emri kul, –dünya hayatında bir imtihan olarak– serbest iradesiyle yerine getirmekte veya ihmal etmektedir.

Dünyanın bütün nimetleri ve imkânları insanın, insanca (yalnız Allah’a kulluk ederek) yaşaması için verilmiş araçlardır. Bunları amaçlarına uygun olarak kullanmayanlar nimetin kıymetini bilmemiş ve israfa sapmış olurlar. İnsanın sınırlı gücü ve iradesi her zaman maddî ve manevi ihtiyaçlarını karşılamaya ve kendisinden beklenenleri yerine getirmesine yeterli olmamaktadır. Bu sebeple insanlar hem diğer insanlardan hem de insanüstü güçlerden yardım istemeye ve almaya kendilerini mecbur hissetmişlerdir. Fakat onların bu iki kaynaktan yardım istemek ve almak için tuttukları yollar, benimsedikleri sistem ve usuller, ilâhî irşada kulak asmadıkları zamanlarda şirke ve bedbahtlığa düşmelerine sebep olmuş; dolayısıyla birçok batıl din, işe yaramaz sistem ortaya çıkmıştır.

Bu ayet, ibadet ederken ve yardım isterken yöneleceğimiz doğru adresi bize göstermekte ve tevhidi (bir Allah’a ibadeti, sığınmayı ve yönelmeyi) getirmektedir.

Ayette “ederim, dilerim” yerine “ederiz, dileriz” şeklinin seçilmiş olması tevhid ehli müminlerin bir bütün teşkil ettiklerini, bu sebeple “Sen ben değil, biz varız” ilkesi doğrultusunda hareket etmelerini, fert toplum arasındaki dengeyi korumalarını işaretlemektedir. Burada “biz”i oluşturan bağ imandır, bir Allah’a kulluktur; “Allah’ın kulları! Kardeş olun” (Buhârî, “Nikâh”, 45; Müslim, “Birr”, 23, 28-32) mealindeki hadis de bu manaya açıklık getirmektedir.

Müminler kardeşçe yardımlaşırlar, fakat kimin elinden gelirse gelsin gerçekte her nimetin Allah’tan geldiğini, O dilemedikçe kimsenin bir şey veremeyeceğini bilirler.

Bakara Suresi 2:48 "Öyle bir günden çekinip korunun ki o gün kimse kimsenin yerine bedel ödemeyecek, kimseden şefaat [*] kabul edilmeyecek, kimseden tazminat alınmayacak ve kimseye yardım edilmeyecektir."

[*] Şefaat, birinin eşlik etmesini istemek, eşlik etmek veya arka çıkmaktır. (El-Ayn, Müfredât). Ayet, mahşer günü kimseye şefaat edilmeyeceğini açıkça bildirmektedir. Dünyada insanlar birine destek olabilirler. “İyi bir işe destek veren ondan bir pay alır; kötü bir işe destek veren de ondan dolayı bir sorumluluk üstlenir.” (Nisa 4/85) Cennete gitmiş biri, şirk günahı ile değil de diğer günahlarından dolayı cehennemde olan bir yakınını yanına isteyebilir. “Günahkarları, suya koşarcasına cehenneme sevk edeceğiz. Rahman’dan söz almış olanlar dışında kimse şefaate (birinden destek alma hakkına) sahip olamayacaktır.” (Meryem 19/86-87) İster dünyada ister cehenneme gitmiş biri için olsun, şefaat ancak Allah’ın onayıyla olabilir.

Bakara 2:123 Öyle bir günden çekinip korunun ki o gün kimse kimsenin yerine ceza çekmeyecek, kimseden tazminat kabul edilmeyecek, şefaatin kimseye faydası olmayacak ve kimseye yardım edilmeyecektir.

Bakara Suresi 2:254 Müminler! Size rızık olarak ne vermişsek, ondan hayra harcayın. Bunu; alışverişin, dostluğun ve şefaatin olmayacağı gün gelmeden yapın. Bunları görmemekte direnenler yanlışlar içindedirler.

Bakara Suresi 2:255 O, Allah’tır. O’ndan başka ilah yoktur. Diridir, sürekli işinin başındadır. O’nu ne uyuklama tutar ne de uyku! Göklerde ve yerde olan her şey O’nundur. O’nun izni olmadan huzurunda şefaati (birinin yanında olmayı) kim göze alabilir?[1*] Onların şu anda yapmakta olduklarını da geçmişte yaptıklarını da O bilir. Onlar, O’nun bilgisinden izin verdiği kadarı dışında bir şey kavrayamazlar. Hâkimiyeti, gökleri de kapsar yeri de. Bu ikisini korumak O’na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür.[2*] 

[1*] Şefaat, birinin eşlik etmesini istemek, eşlik etmek veya arka çıkmaktır (el-Ayn, Müfredât).


[2*] Bu âyet vahdet-i vücudu reddetmektedir; çünkü vahdet-i vücuda göre Allah’tan başka varlık yoktur, varlık diye bilinenler onun gölgesidir. Onlara göre gölge de yoktur. Oysa "Göklerde ve yerde olan her şey O’nundur." ifadesi Allah dışındaki varlıkların gerçek olduğunu bildirmektedir.

Bakara Suresi 2:275 Faiz yiyenler, şeytanın aklını çeldiği[*] kimsenin tavrından farklı tavır göstermezler. Bu (şeytanca tavır,) onların “Alım-satım, tıpkı faizli işlem gibidir.” demeleridir. Allah, alım-satımı helâl, faizli işlemi haram kılmıştır. Kime Sahibinden (Rabbinden) bir öğüt ulaşır da faiz almayı bırakırsa, önceden aldıkları kendine kalır. Onun işi Allah’a aittir. Kim de devam ederse, onlar cehennem ahalisidir, orada ölümsüz olarak kalacaklardır. 


[*] Ayette geçen, tehabbut تخبط,  “takılıp aklını çelme ve aklını bozma” anlamlarına da gelir (Lisân, Tâc’l-arûs). 

Bu ayeti vermemizin sebebi şefaat edilmek istiyorsak bu tip günahlardan uzak durmamız, bulaşmış isek tövbe edip tekrardan bu tip günahları işlememektir.

Nisa Suresi 4:31 Size konan yasakların büyüklerinden kaçınırsanız kabahatlerinizi örter, sizi şerefli bir yere yerleştiririz[*]. 


[*] Allah'ın Elçisi (ona dua ve selâm olsun) konu ile ilgili olarak şunları söylemiştir:

“Felâkete sürükleyen yedi şeyden sakınınız.

- Ey Allah'ın Elçisi nelerdir onlar?

- Allah’a ortak koşmak, sihir, haklı sebeple olması bir yana Allah’ın dokunulmaz kıldığı bir canı öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, düşmana toplu hücum yapılacağı sırada savaştan kaçmak ve kötü yolla ilgisi olmayan namuslu mümin kadınlara zina iftirasında bulunmaktır.” (Buhârî, vesâyâ, 23; Müslim, İman 145)


Bunlara ilave olarak Kur’an’da içki, kumar, fuhuş çeşitleri ve eşcinsellik, Allah hakkında bilmediği şeyi söylemek, Allah’ın ayetlerini tahrif etmek, malların paranın ve insanların serbest dolaşımına engel olacak her türlü terör ve düzen bozucu faaliyet (zorbalık) büyük günahlar olarak tek tek belirtilmiştir. 
  
Nisa 4:48 Allah kendisine ortak oluşturulmasını (şirki) bağışlamaz. Bunun altında olan günahları, şirkten uzak kalmayı tercih eden kişi için bağışlar. Kim Allah'a ortak oluşturursa, O’na büyük bir iftirada bulunmuş olur. 

Nisa Suresi 4:56 Ayetlerimizi görmezden gelenleri (kafirleri) ateşte kızartacağız; derileri piştikçe başka derilerle değiştireceğiz ki o azabı tatsınlar. Üstün olan ve doğru kararlar veren Allah’tır. 

Nisa Suresi 4:85 İyi bir işe destek veren[*] ondan bir pay alır; kötü bir işe destek veren de ondan dolayı bir sorumluluk üstlenir. Her şeyi görüp gözeten Allah'tır. 

[*] Burada şefaat kelimesine “destek veren” anlamı verilmiştir. Çünkü şefaat, birinin eşlik etmesini istemek, eşlik etmek veya arka çıkmaktır. (El-Ayn, Müfredât)

*Şefaat’e örnek, kelime anlamı… (Şefaat, şef’ (الشَّفْع) kökünden tekliğin zıddına iki şeyin yan yana olması demektir. Birinin işini görmek için onunla birlikte gitme anlamına da gelir. İnsanın bilgisi az olduğu için tanımak istediği kişiyi ona, güvendiği birinin tanıtması önemlidir. Dolayısıyla insanlar arasında bu tür şefaatler olur.)

Türkçe’de şefaat daha ziyade âhiretteki aracılık ve özellikle de Hz. Peygamber’in, hem bütün insanlara (hesaba çekilmenin, yargılanmanın bir an önce başlaması, bekleme sıkıntısının son bulması için) hem de ümmetinin günahkârlarına (günahlarının bağışlanması için) Allah nezdinde yapacağı aracılık mânasında kullanılır. Ancak Kur’an’da ve Arapça’da ise şefaatin buna ek olarak daha geniş bir mânası vardır. Ayrıca hemen her zaman toplum içinde aracılık faaliyeti sürdürülmüş ve aracılar bulunmuştur. Özellikle hukuk, adalet, ehliyet ve emanet duygusu ve şuurunun ve bunlara dayalı uygulamaların ikinci plana atıldığı; güçlü, hatırlı, yakın olanların –haklı veya haksız olarak– işi bitirdiği dönemlerde, bu mânada toplum ahlâkının zaafa uğradığı zamanlarda şefaat (adam bulma, torpil kullanma) yaygın, normal, hatta zaruri hale gelmektedir. Ancak mahşer sabahı günahların affı ve şefaat edici sadece Allah’tır.

Nisa Suresi 4:93 Kim bir mümini kasten öldürürse cezası, içinde ölmemek üzere kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu dışlamış (lanetlemiş) ve onun için büyük azap hazırlamıştır. 

Kasten adam öldüren kimselere uygulanacak dünya cezası kısastır.

Nisa Suresi 4:116 Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun altında olanı, şirkten uzak kalmayı tercih eden kişi için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa derin bir sapıklığa düşmüş olur. 

Nisa Suresi 4:123 Ne sizin kuruntularınız ne de Ehl-i Kitab’ın kuruntuları geçerlidir[*]. Kötülüğü kim yaparsa cezasını görür. Böylesi kendine, ne Allah ile arasına girecek bir dost, ne de bir yardımcı bulacaktır. 


[*]Bakara 2/111 (Yahudiler) ‘Yahudi olandan başkası’ veya (Hristiyanlar) ‘Hristiyan olandan başkası Cennet’e giremez’ dediler. Bu onların kuruntusudur. De ki “Eğer doğru söylüyorsanız delilinizi getirin!” 

Bazı Ehl-i kitap gruplarıyla bir kısım Müslümanlar veya müşrik Araplar, boş kuruntulara, delilsiz, dayanaksız kanaatlere kapılarak Allah’ın kendilerine farklı muamele edeceğini, günah işleseler bile âhirette cezalandırmayacağını iddia etmişlerdir. Âyetler bu gibi boş sözleri ve kuruntuları reddettikten sonra şu evrensel kanunu ilân etmektedir: Dünya hayatında sa‘y (emek, çaba, eser) kanunu geçerlidir. Kötülük eden cezasını görür, hakça bir düzende kimse onu koruyamaz. Mümin olup iyi işler yapan, güzel davranışlarda bulunanlar da, cinsiyetleri ne olursa olsun cennete girerler, kendi seçimleri ve eserleri olmayan farklılıklardan dolayı zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.

En’am Suresi 6:51 Rablerinin huzuruna çıkarılacakları için korkanları, bununla (bu Kitapla) uyar. Orada onların ne bir dostu ne de şefaatçileri olacaktır. Belki çekinip kendilerini korurlar. 

En’am Suresi 6:70 Dünya hayatına aldanıp oyun ve eğlenceyi kendine din edinenleri bırak[*] ve onlara Kur'an'dan şunu bildir: Kimsenin yapıp ettiği yakasını bırakmayacak, Allah ile arasına girecek dostu da şefaatçisi de olmayacak, bedel olarak ne verse kabul edilmeyecektir. Ayetleri görmezlikte direnmelerine karşılık bunların kurtulamayacakları şey, kaynar sudan bir içecek ve acıklı bir cezadır. 

[*] “Dünya hayatına aldanıp dinlerini oyun ve eğlence haline getirenleri bırak” şeklinde de anlam verilebilir. Bkz: Maturidi Tevilat

En’am Suresi 6:94 Allah tarafından onlara denecek ki “Size verdiklerimizi arkanızda bırakıp ilk önce yarattığımız gibi karşımıza tek tek geldiniz. İşlerinizde size eşlik edeceklerini kurguladığınız şefaatçilerinizi de yanınızda göremiyoruz. Aranız iyice açılmış; kuruntusunu ettikleriniz sizden savuşup kaybolmuşlar” 

İnkârcıların âhirette, mutlak güç ve hâkimiyet sahibi olan Allah karşısındaki yalnızlık ve çaresizliklerinin anlatıldığı âyete göre onların dünyadaki akraba ve dostları, kendilerini şımartıp azgınlaştıran mal ve mülkler, makam ve mevkiler, Allah’tan başka ilahlaştırdıkları şeyler Allah karşısında onlara zerre kadar fayda sağlamayacak, yardımını umdukları şeyler kaybolup gidecektir.

En’am Suresi 6:160 Kim bir iyilikle gelirse ona, on katı verilir. Kim de kötülükle gelirse sadece bir katı ile cezalandırılır[*]. Kimseye haksızlık yapılmaz. 

[*] Müteşabih (Benzeşen) ayetler için Bkz. Furkan 25/69 , Kasas 28/84, Ahzab 33/68, Mümin 40/40

Furkan 25/69 (Mezardan) kalkış günü onun cezası ikiye katlanır[*]. Sürekli itibarsızlık içinde kalır.

[*] “Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim affeder ve arayı düzeltirse onun ödülü Allah’a aittir. Allah yanlış davrananları sevmez.” (Bkz. Şurâ 42/40)

Her suçun ahiret boyutu da vardır. Ahirette ceza görmemek için tevbe gerekir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:(وَمَنْ يَعْمَلْ سُوءًا أَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللَّهَ يَجِدِ اللَّهَ غَفُورًا رَحِيمًا.) “Kim bir kötülük işler veya kendini kötü duruma sokar, sonra Allah’tan bağışlanma dilerse, görür ki Allah’ın bağışlaması çok, ikramı boldur.” (Bkz. Nisa 4/110) 

Kasas 28/84 Kim iyilik yapmış olarak gelirse, daha iyisini bulur. Kim de kötülük yapmış olarak gelirse, kötülük yapmış olanlara sadece yaptıklarının karşılığı verilir. 

Ahzab 33/68 "Rabbimiz! Onlara bu azabın iki katını ver; onları tamamen[*] dışla" derler. 

[*] Metin “büyük bir dışlanmışlıkla dışla” şeklindedir. Türkçe’de böyle bir ifade tarzı olmadığı için bu anlam verilmiştir.

Mümin 40/40 Kim bir kötülük yaparsa yaptığının dengi dışında bir ceza görmez. İster kadın, ister erkek olsun; inanıp güvenen ve iyi iş yapan kimse de cennete girer. Orada onlara hesapsız rızık verilir. 

A’raf Suresi 7:8-9 O gün tartı kurulacağı gerçektir. İyilikleri ağır basanlar, umduklarına kavuşacak olanlardır. İyilikleri hafif gelenler ise ayetlerimiz karşısında yanlış davranmaları sebebiyle zararı kendi vücutlarına vermiş olurlar.

A’raf Suresi 7:53 Onlar, onun uyarılarının gerçekleşmesinden (tevilinden) başkasını mı bekliyorlar? Uyarılarının gerçekleştiği gün, evvelce onu unutmuş olanlar şöyle diyeceklerdir: “Rabbimizin elçileri gerçeğin kendisini getirmişlerdi. Şimdi bize şefaat edecek kimseler var mı ki şefaat etsinler? Ya da geri gönderilsek de yapıp ettiğimiz işlerden başkasını yapsak olmaz mı?” Onlar kendilerine yazık etmiş kimselerdir. Uydurdukları şeyler de kaybolmuş olacaktır.

A’raf Suresi 7:188 De ki “Allah fırsat vermezse benim kendime bile bir fayda sağlamaya veya zarar vermeye gücüm yetmez. Eğer gizli bilgileri (gaybı) bilseydim, daha çok malım olurdu, bana bir kötülük de dokunmazdı[*]. Ben, inanıp güvenen bir topluluk için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeciyim, o kadar.”

[*] Önceden tedbir alır, her şeyi faydaya çevirirdim. 

Yunus Suresi 10:3 Sizin Rabbiniz Allah’tır; gökleri ve yeri altı günde[*] yaratmış sonra yönetime (arşa) geçmiştir. İşleri çekip çeviren O’dur. Şefaat edecek olan, ancak O’nun izninden sonra edebilir. İşte Allah budur, sizin Rabbinizdir. Siz O’na kul olun. Bilgilerinizi kullanmayacak mısınız?

[*] Sizin Rabbiniz Allah’tır; gökleri ve yeri altı günde[*] yaratmış, sonra yönetime (arşa) geçmiştir. O, gündüzü kendini sürekli kovalayan gece ile örter. Güneşi, ayı ve yıldızları da emrine boyun eğmiş olarak yaratmıştır. Bil ki yaratmak da emretmek de O’nun işidir. Varlıkların Rabbi olan Allah, pek yücedir. Araf 7/54 [1*] Allah katındaki bir gün, bize göre bin yıl kadar olduğu için (Hac 22/47) bu ayetteki altı gün altı bin yıla karşılık gelir.

Yunus Suresi 10:18 Kendilerine zarar vermeyecek, fayda da sağlamayacak olan şeyi Allah ile aralarına koyup kul olurlar. Bir de derler ki “Bunlar Allah’ın yanında bizi yanına alacak (şefaat edecek) olanlardır.” De ki “Siz Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?” O, onların ortak saydıklarından uzak ve yücedir.” 

Ra’d Suresi 13:22-24 Yine bunlar, Rableri yüzlerine baksın diye sabreden[*1], namazı tam kılan, kendilerine verdiğimiz rızıktan, gizli açık harcayan ve kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. O son yurt işte onlarındır. Orada kalıcı bahçeler bulunur. Babalarından, eşlerinden ve evlatlarından uygun durumda olanlarla[*2] beraber olurlar. Melekler her kapıdan yanlarına girerler. “Esenlik ve güvenlik sizedir (Selamun aleykum)! Bu, sabrınızın karşılığıdır. O dünyanın sonu ne güzel oldu!” derler. 

[*1] Sabır: Zorluklara göğüs germek, katlanmak, dayanmak.

[*2] Şirk günahı ile ölmemiş olanlar.

Kehf Suresi 18:103-106 De ki "İşleri en büyük zararla kapanacakları size haber vereyim mi? Dünya hayatında güzel iş yaptıklarını sandıkları halde çalışmaları hedefinden şaşanlardır." Onlar, Rablerinin âyetlerini ve O’nunla karşılaşmayı göz ardı etmekte direnenlerdir. Bu yüzden yaptıkları işler boşa gider. (Mezardan) kalkış gününde onlar için artık tartı kurmayız" İşte böyle. Ayetleri görmezlikte direnmelerine karşılık cezaları cehennemdir. Onlar, âyetlerimi ve elçilerimi hafife almışlardır. 

Meryem Suresi 19:85-87 Allah’tan çekinerek korunanları[1*], Rahman’ın huzurunda, seçkin heyetleri ağırlar gibi[2*] topladığımız günde, Günahkarları, suya koşarcasına cehenneme sevk edeceğiz. Orada) Rahman’dan söz almış olanlar[3*] dışında kimse şefaatten yararlanma[4*] hakkına sahip olamayacaktır[5*]. 

[1*] Müttaki: Allah’tan çekinerek korunanlar, kendini (fıtratını) bozmayanlar. Bkz Bakara 2/2.


[2*] Bu ağırlamanın nasıl olacağı Zuhruf 43/67-73 ayetlerinde anlatılmaktadır.

[3*] Şirk günahı işlememiş olanlar. Çünkü “Allah, kendisine ortak koşulmasını (şirki) bağışlamaz#. Bunun altında olanları, tercih ettiği kişi# için bağışlar.” (Nisa 4/48)

[4*] Ayetteki şefaat kelimesi mastar olduğu için ism-i mef'ul anlamı verilmiştir. Çünkü bu durumdaki bir kişinin sahip olabileceği tek şey şefaatten yararlanma hakkıdır. 


[5*] Şefaat, birinin eşlik etmesini istemek, eşlik etmek veya arka çıkmaktır. (El-Ayn, Müfredât). Mahşer günü kimseye şefaat edilmeyecektir. “Öyle bir günden çekinip korunun ki o gün kimse kimsenin yerine ceza çekmeyecek, kimseden şefaat kabul edilmeyecek, kimseden fidye alınmayacak ve kimseye yardım edilmeyecektir.” (Bakara 2/48) Dünyada insanlar birine destek olabilirler. “İyi bir işe destek veren ondan bir pay alır; kötü bir işe destek veren de ondan dolayı bir sorumluluk üstlenir.” (Nisa 4/85) Bu ayetlere göre Cennete gitmiş biri, şirk günahı ile değil de diğer günahlarından dolayı cehennemde olan bir yakınını yanına isteyebilir. İster dünyada ister cehenneme gitmiş biri için olsun, şefaat ancak Allah’ın onayıyla olabilir. 

Tâhâ Suresi 20:105-112 Sana dağları soruyorlar. De ki “Rabbim onları kül gibi savuracaktır, Yerlerini de aynı seviyede dümdüz bırakacaktır. Orada ne bir alçaklık ne de yükseklik göreceksin. 
O gün sesler Rahman için kısılacak, bir tarafa sapmadan dosdoğru o davetçinin peşinden gideceklerdir[*1]. Fısıltıdan başka bir şey duyamayacaksın.” O gün[*2] şefaat, sadece Rahman’ın onay verdiği ve lehine söz söylenmesini kabul ettiği kişiye fayda sağlar[*3]. Yaptıklarını da geriye bıraktıklarını da O bilir. Ama onlar (şefaat edecekler) bunları bilemezler. Başlar, diri ve sürekli işinin başında olan Allah için eğilecektir. Yanlış yük yüklenenler de umduklarını bulamayacaklardır. Kim inanıp güvenerek iyi işler yaparsa, ne haksızlıktan ne de hakkının yenmesinden korkar. 

[*1] Günahkarları, suya koşarcasına cehenneme sevk edeceğiz. (Orada) Rahman’dan söz almış olanlar# dışında kimse şefaatten yararlanma hakkına sahip olamayacaktır. (Meryem 19/86-87)


[*1] O gün, yeniden dirilişle başlayıp sonsuza kadar devam edecek olan Kıyamet Günüdür. İlgili âyet şöyledir: “Allah’ın kulları için çıkardığı süsü ve temiz rızıkları kim haram edebilir?” diye sor ve şöyle de: “Bunlar dünyada müminler içindir#(ama kafirler de faydalanırlar); Kıyamet Günü sadece müminler için olacaktır.” Bilen bir topluluk için âyetlerimizi böyle açıklarız. (Araf 7/32)


[*2] Bunlar, günahları sevaplarından çok olduğu halde şirk günahı işlememiş olanlardır. Allah Teâlâ şöyle demiştir: “Tartıları (sevapları) ağır gelen mutlu bir yaşayış içine girer.Kimin de tartıları (sevapları) az olursa onun da anası Haviye olur. Haviye nedir, nereden bileceksin? O, kızgın bir ateştir.” Allah, şirk günahı işlememiş olanlara bağışlanma sözü vermiştir. İlgili ayetlerden biri şöyledir: “Allah, kendisine ortak koşulmasını (şirki) bağışlamaz. Bunun altında olan günahları, düzenine uygun gördüğü kişi için bağışlar. Kim Allah'a ortak koşarsa, O’na büyük bir iftirada bulunmuş olur.” (Nisa 4/48) Allah’ın koyduğu düzen günahı sevabından çok olanın ceza çekmesidir. Cehenneme gidenlerle ilgili şu iki âyet konuya son noktayı koymaktadır: “Günahkarları, suya koşarcasına cehenneme sevk edeceğiz. (Orada) Rahman’dan söz almış olanlar dışında kimse şefaat hakkına sahip olamayacaktır” (Meryem 19/86-87) Rahman’dan söz alanlar, şirke düşmemiş olanlardır. Şefaat, bunların bir süre cezalarını çektikten sonra bağışlanıp Cennetteki yakınlarının yanına yerleştirilmeleridir. 

Enbiya Suresi 21:26-28 “Rahman evlat edindi” dediler. Allah’ın onunla ilgisi olmaz. Evlat dedikleri kişiler ikram görmüş kullardır. İlk sözü onlar[*1] söyleyemezler. Onlar, Allah’ın emriyle iş yaparlar. Yaptıklarını da geriye bıraktıklarını da O bilir. O’nun razı olduğu kişiden başkası lehine destek veremezler[*2]. Onlar Allah korkusundan titrerler. 

[*1] Allah’ın oğlu veya kızı olduğu iddia edilen o kullar.

[*2] Dua edemezler.

Enbiya Suresi 21:98-103 Hem siz, hem de Allah ile aranıza koyarak kulluk ettikleriniz cehennem odunudur. Siz oraya gireceksiniz. Bunlar ilah olsalardı oraya girmezlerdi. Hepsi orada, ölümsüzleşeceklerdir.Yapacakları tek şey, cehennemde inim inim inlemektir. Orada kimseyi dinleyemeyeceklerdir. Yaptıklarının en güzeli ile karşılanma sözü verilenler[*] ise cehennemden uzak tutulacaklardır. Cehennemin hışırtısını bile duymayacak, onlar da canlarının çektiği nimetler içinde ölümsüzleşeceklerdir. O en büyük korku bile onları üzmeyecek: onları Melekler karşılayarak “İşte size söz verilen gün bugündür” diyeceklerdir.

[*] Bunlar büyük günahlardan uzak duran kişilerdir. Bkz: Nisa 4/31, Necm 53/32

Furkân Suresi 25:68-71 Onlar, Allah ile beraber başka bir ilahı yardıma çağırmazlar. (Kur’ân’ın) Haklı (saydığı) bir sebep[1*] yoksa Allah’ın dokunulmaz kıldığı canı öldürmezler; zina da etmezler. Kim bunları yaparsa doğal yapısından uzaklaşma cezasına çarptırılır[2*]. (Mezardan) kalkış günü onun cezası ikiye katlanır[*3]. Sürekli itibarsızlık içinde kalır. Ancak dönüş yapan(tevbe), inanıp güvenen ve iyi iş yapan başka. Allah onların kötülüklerini iyiliğe çevirir. Allah bağışlar, ikram eder.Kim dönüş yapıp iyi iş yaparsa gerçekten Allah tevbesini kabul etmiş olur. 

[1*] Bunlar kısas (Bkz. Bakara 2/178), savaşta vuruşma anı (Bkz. Muhammed 47/4) ve terör (Bkz. Mâide 5/33) suçlarıdır.


[2*] Ayette esâm şeklinde geçen  إِثْمَ =ism, kişiyi sevaptan yani iyiliklerden ve doğal yapısından uzaklaştıran davranış anlamındadır. (Müfredât). Adam öldürenler  ayrıca kısas (Bkz. Bakara 2/179) ve zina edenler de 100 kırbaç ceza (Bkz. Nur 24/2) ile cezalandırılırlar.

[*3] “Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim affeder ve arayı düzeltirse onun ödülü Allah’a aittir. Allah yanlış davrananları sevmez.” (Bkz. Şurâ 42/40)

Şuarâ Suresi 26:99-103 Bizi yoldan çıkaranlar, şu günahkârlardan başkası değildir. Artık bizi ne kayıracak biri var, Ne de bir can dostu. Keşke bize fırsat verilse de müminlerden olsak.” İşte bunda tam bir ibret vardır ama bunlardan çoğu inanacak değillerdir. 

Şuarâ Suresi 26:214 Sen kavminden en yakınlarını uyar ayeti inince Allah’ın elçisi şöyle bir konuşma yapmıştı:

“Ey Kureyş topluluğu! Kendinizi kurtarmaya bakın; Allah’ın yanında size bir faydam olmaz. Ey Abdumenaf oğulları! Allah’ın yanında size faydam olmaz. (Amcam) Abdulmuttalib oğlu Abbâs! Allah’ın yanında sana faydam olmaz. (Halam) Safiyye! Allah’ın yanında sana faydam olmaz. Ey kızım Fatma! Benim malımdan dilediğini iste. Ama Allah’ın yanında sana faydam olmaz.” dedi.” (Buhârî, Vesâyâ, 11)

Neml Suresi 27:62 Darda kalan biri yardım istediğinde ona karşılık verip sıkıntılarını gideren, sizi yeryüzünün hâkimleri yapan kimdir? Allah ile birlikte başka bir ilah mı var? Bilginizi ne kadar az kullanıyorsunuz! 

Ankebût Suresi 29:41 Allah’tan önce velilere(dostlara) sarılanların durumu örümceğin durumuna benzer. Örümcek bir yuva edinir ama yuvaların en gevşeği örümcek yuvasıdır. Keşke bunu bilselerdi. 

Rûm Suresi 30:12-13 Kıyamet saati geldiğinde suçluların umutları bitecektir. Allah’a ortak saydıkları arasından bir şefaatçileri de olmayacaktır. Zaten ortak saydıklarını tanımazlıktan geleceklerdir. 

Secde Suresi 32:4 Gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yaratan sonra da Arşa(yönetimi) geçen Allahtır. O'ndan başka bir dostunuz ve destekçiniz yoktur. Bilginizi kullanmaz mısınız?

Ahzâb Suresi 33:64-65 Allah şüphesiz, görmezlikten gelenleri dışlamış ve onlara alevli bir ateş hazırlamıştır. Orada sonsuza kadar ölümsüzleşecekler; kendilerine bir dost ve yardım edecek birini bulamayacaklardır. 

Orada hiçbir koruyucu ve yardımcı bulamadan ebedî olarak kalacaklardır.

Sebe’ Suresi 34:23 Onun katında şefaatin, onun izin verdiği kimseden başkasına yararı olmaz. İçten yakarışları[*] sona erdiğinde onlara; "Sahibiniz ne demişti?" diye sorulur: "Tamamıyla gerçeği söylemiş” derler. O, yücedir, büyüktür. 

[*] Din günü geri gönderilmek veya fidye vermek için yaptıkları içten yakarış.(ilgili ayetler bazıları Müminun 23/99-100)

Yasin Suresi 36:23-24 Allah ile arama başka ilahlar koyup onlara tutunur muyum hiç? Rahman bir zarar vermek istese onların şefaati benim bir işime yaramaz. Onlar beni kurtaramazlar. Öyle yaparsam, açık bir sapıklık içinde olurum.

Zümer Suresi 39:43-44 Yoksa onlar, Allah ile aralarına girecek şefaatçiler mi buldular? De ki “Ya onların bir yetkileri yoksa, akıllarını da kullanamıyorlarsa?” De ki “Şefaat yetkisi tümüyle Allah’ın elindedir. Göklerin ve yerin hakimiyeti O’ndadır. Zaten sonunda tekrar yaratılıp O’nun huzuruna çıkarılacaksınız.” 

Mü’min Suresi 40:17-18 O gün herkese, kazandığının karşılığı verilir. O gün haksızlık olmaz. Allah, hesabı çabuk görür. Çok yakında gelecek olan o gün konusunda onları uyar. O, yüreklerin ağza geleceği, boğazların düğümleneceği gündür. Yanlış yapanların ne bir can yoldaşı olacak ne de sözü dinlenecek bir şefaatçısı!

Zuhruf Suresi 43:86 Allah ile aralarına koyduklarını yardıma çağıranlar, şefaatten yararlanamazlar; oysa bilerek doğruya şahitlik edenler öyle değildir[*].

[*] Allah ile arasına aracı koyanlar müşriklerdir. Onlar şefaatten yararlanmayacaklar; yani cehennemden çıkarılıp cennette bulunan bir yakınlarının yanına yerleştirilmeyeceklerdir. Allah’ın Elçisinin şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Şefaatim, ümmetimden büyük günah sahipleri içindir.” Hadisi rivâyet eden Câbir dedi ki: “Büyük günahı olmayanın şefaate ne ihtiyacı olur!” (Tirmizi, Sünen, Kıyâmet 12, (2436)

(Orada) Rahman’dan söz almış olanlar dışında kimse şefaat hakkına sahip olamayacaktır.  (Meryem 19/87)


“Bilerek doğruya şahitlik edenler” Allah’tan başka ilah olmadığına şahitlik edenlerdir. Böyleleri müşrik olmadıkları için günahlarından dolayı cehenneme sokulsalar da oradan çıkarılıp cennetteki yakınlarının yanına yerleştirileceklerdir. Şefaat budur.

Duhân Suresi 44:40-42 İyi ile kötünün ayırt[*] edileceği gün, onların tamamının toplanacağı gündür. O gün dostun dosta faydası olmayacak; kimse kimseden yardım görmeyecektir. Ama Allah’ın ikram edeceği kişiler olacaktır. O üstündür, ikramı boldur. 

[*] Bu mezardan kalkış (kıyamet) günü ve hesap verme günüdür. Bkz Saffat 37/20-21, Mürselat 77/8-15, Nebe 78/17-18

Tûr Suresi 52:17-21 Kendini korumuş olanlar bahçelerde ve nimetler içinde... Sahiplerinin verdikleriyle sefa sürerler. Sahipleri onları Cehennem’in azabından da korumuştur. Onlara şöyle denir: “Yiyin için; afiyet olsun. Bu, yaptıklarınıza karşılıktır.” Sıra sıra dizilmiş sedirlere yaslanırlar. Onlara, iri siyah gözlü kadınları (hurileri) hizmetçi olarak[1*] veririz. Nesillerinden, inanıp güvenmiş (imanlı) olarak kendilerini takip etmiş olanları da o müminlere katarız. Onların yaptıklarından bir şey de eksiltmeyiz[2*]. Çünkü herkesi, kendi kazandığı bağlar[3*].

[1*] Kur’an’da eşleştirmek fiilinin iki türlü kullanımı vardır. Birincisi evlendirmek anlamına gelen harf-i cersiz ifadedir. Bunun örneği şu âyettir: (زَوَّجْنَاكَهَا ) zevvecnâkehâ (Bkz: Ahzab 33/37) ikincisi bu âyetteki gibi  bâ =بِ) harf-i cerri ile olandır. Bunun anlamı da yanına, hizmetine vermektir.  

[2*] Şefaat yüzünden yanına alan konumunda olan kişinin kazandıklarında bir eksilme olmaz. Gelen, kendi kazandığıyla gelir ve diğerine yük olmaz.


[3*] Bu âyetler, cehennemde yalnızlaşan ve oranın azabını çeken Müslümanların cennetteki yakınlarının yanına yerleştirileceklerini göstermektedir. İşte şefaat budur.

Necm Suresi 53:19-30 Siz, Lat’ı ve Uzza’yı hiç düşündünüz mü? Ya diğerini; üçüncüsü olan Menat’ı? (Size göre bunlar Allah’ın kızlarıdır.) Erkekler sizin olsun, kızlar da Allah’ın, öyle mi? (Size göre) bu, haksız bir paylaşma olmaz mı? Bunların kendileri yok, sadece adları vardır. O adları, siz ve atalarınız dillendiriyorsunuz. Allah onlarla ilgili bir belge (yetki) indirmedi. Sadece varsayımlarınızın ve canınızın istediği şeyin peşinden gidiyorsunuz. Bakın işte size Sahibinizden bir rehber geldi. Acaba insan her istediğini elde edebilir mi? (Aklınızı başınıza alın!) Her şeyin sonu da Allah’ındır, başı da. Göklerde çok melek var ama onların şefaati (desteği) işe yaramaz. İşe yaraması için Allah’ın tercih ettiği kişiye, O’nun izni ve rızası ile olması gerekir.[*] Ahirete inanmayanlar meleklere hep kız ismi takarlar. Bu konuda ellerinde bir bilgi de yoktur, sadece varsayımlarıyla hareket ederler. Varsayım, gerçeğin yerini tutamaz. Bizim doğru bilgilerimize (Kur’an’a) sırtını dönen ve dünya yaşayışından başkasını istemeyen kimseyle arana mesafe koy. Onların ilimden payları işte bu kadar. Senin Sahibin, yolundan sapanları iyi bilir, doğru yolda olanları da iyi bilir. 

[*] Şefaat, şef’ (الشَّفْع) kökünden iki şeyin yan yana olması, tek olmaması demektir. Birinin işini görmek için onunla birlikte gitme anlamına da gelir(Mekâyîs, Müfredât). Bu dünyada bu tür destekler olabilir. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Her kim iyiliğe şefaat ederse (destek verirse) ondan ona pay vardır. Kim de kötülüğe şefaat ederse ondan da sorumluluğu olur. Allah her şeyi korur ve kollar.” (Nisa 4/85) Bu dünyada meleklerin insanlara böyle destekleri olabilir. Bunu şu âyetten öğreniyoruz: “Karanlıklardan aydınlığa çıkasınız diye Allah ve melekleri size destek vermektedir. O’nun inanıp güvenenlere ikramda bulunur.” (Ahzab 33/43) Bu âyet, Allah’ın onayı olmadan meleklerin  kimseye destek veremeyeceğini bildirmektedir. 

Türkçe’de şefaat, Allah’ın yanında birine arka çıkma ve yardımcı olma anlamında kullanılır. Mahşer yerinde böyle bir şefaat olmayacaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Öyle bir günden çekinin ki, o gün kimse kimsenin yerine ceza çekmez, kimseden şefaat kabul edilmez, kimseden fidye alınmaz ve kimseye yardım edilmez.” (Bakara 2/48)

Ahiretteki şefaat ancak, cehennemde cezasını çekmiş olanların, Cennetteki yakınları tarafından kabul edilmesi şeklinde olabilir. İlgili âyetler şöyledir: "Rabbine and olsun ki onları, şeytanlarla birlikte toplayacağız. Sonra diz çöktürerek alevli ateşin (cehennemin) çevresine getireceğiz. Sonra her toplumdan Rahman’a en sert baş kaldıranları çekip ayıracağız. Cehennemde kızarmayı en çok kimin hak ettiğini iyi biliriz. Sizden (günahı sevabından çok olanlardan) oraya uğramayacak yoktur. Bu, Rabbinin uygulamayı üstlendiği kesin hükümdür. Sonra kendini (şirkten) korumuş olanları kurtaracak, zalimleri de orada diz üstü çökmüş olarak bırakacağız.” (Meryem 19/68-72)

Günahkarları, suya koşarcasına cehenneme sevk edeceğiz. (Orada) Rahman’dan söz almış olanlar# dışında kimse şefaata (birinden destek görme hakkına) sahip olamayacaktır (Meryem 19/86-87). 


Bunlar şirk günahı ile cehenneme girmemiş olanlardır. Çünkü “Allah, kendisine ortak koşulmasını (şirki) bağışlamayacaktır.” (Nisa 4/48)

Necm Suresi 53:31-32 Göklerde ve yerdeki her şey Allah’ındır. Düzenini, kötülük edenleri yaptıklarına göre cezalandırmak ve güzel işler yapanları da daha güzeli ile karşılamak için kurmuştur[1*] Güzel davrananlar, kusurları hariç[2*], günahların büyüklerinden ve fuhuş çeşitlerinden[3*] kaçınanlardır. Sahibinin bağışlaması boldur. Topraktan sizi oluştururken de analarınızın karnında birer cenin iken de sizi en iyi bilen O’dur. Kendinizi iyi göstermeye kalkmayın[4*]. Doğal yapısını kimin koruduğunu en iyi O bilir. 

[1*] “Sizi zorlu bir imtihandan geçirmek ve hanginizin daha iyi davranacağını belirlemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan Allah’tır. O sırada arşı (yönetim merkezi) suyun üstündeydi.” (Hud 11/7)

[2*] “Size konan yasakların büyüklerinden kaçınırsanız, kusurlarınızı örter ve sizi şerefli bir yere yerleştiririz.” (Nisa 4/31)

el lememe(اللَّمَمَ):Etrafındakiler, çevresindekiler anlamına gelir. Kur’an-ı Kerim’de büyük günahlar(kebair el ismi) ve onun etrafındekiler sınıflandırması vardır. Küçük günahlar diye bir sınıflandırma yoktur.

[3*]  Fuhuş çeşitleri diye tercüme ettiğimiz kelime fevâhiş’tir; fuhuş’un çoğuludur. Arapçada çoğul en az üçü gösterir. Kur’an’a göre zina ve erkek erkeğe ilişki fuhuştur. Üçüncüsü kadın kadına yaşanan sevicilik olabilir.


[4*] Bakara 2/151,  Şems 91/9, Nisa 4/49 ve Tevbe 9/103 bkz.

Meâric Suresi 70:10 Bir can yoldaşı, diğer can yoldaşını sormaz bile. 

Müddessir Suresi 74:48 Artık şefaatçilerinin şefaati onlara bir fayda vermez.

Bu ayet şefaatin varlığını göstermekte ve kıyamet gününde Allah tarafından başkalarına şefaat edilebileceğini ima etmektedir.

İnfitâr Suresi 82:13-19 İyiler, elbette nimetlere kavuşacaklardır. Taşkınlık edenler ise alevli ateşte olacaklar, hesap verme günü oraya girip kalacaklar, oradan kaçıp kurtulamayacaklardır. Hesap verme günü nedir, sen ne bileceksin? Gerçekten, sen ne bileceksin hesap verme gününün ne olduğunu? (Öyleyse dinle!) O gün, kimsenin kimse için bir şey yapamayacağı gündür. O gün bütün yetki Allah’ındır. 

Târık Suresi 86:10 Kişinin ne kuvveti kalır ne de yardımcısı. 

Bu ayette ahirette insanın kendisini Allah’ın hükmettiği cezaya karşı koruyacak bir gücü ve yardımcısının bulunmayacağını ifade etmektedir.

Zilzal Suresi 99:7-8 Kim, zerre kadar iyilik yapmışsa onu görecek. Kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu da görecektir. 

Kâria Suresi 101:6-11 Tartıları (sevapları) ağır gelen mutlu bir yaşayış içine girer. Ama kimin tartıları (sevapları) az olursa onun anası (gideceği yer) Haviye olur. Haviye nedir, nereden bileceksin? O, kızgın bir ateştir. 

Sonuç

Kurtuluşa ermek için yolların neler olduğunu yine Kur’an-ı Kerim’den yüce Allah’ın bildirdiği kısacası uy dediklerim uy, sakın dediklerimden sakın. En büyük günah olan ve affı mümkün olmayan şirk batağına bulaşma, Allah’a karşı dostlar, veliler, evliyalar, putlar, idoller edinme, Peygamber efendimizin ve diğer peygamberlerimizin dosdoğru baş koydukları yoldan sapma ve Rabbimizin bize bildirdiği gibi İnşirah suresi 8nci ayetindeki gibi “ve yalnız Rabbine yönel!”

Öncelikle her Müslüman’ın kendisine şu soruyu sormalıdır? Neden Yüce Allah birilerine şefaat/aracılık etme yetkisini “verebileceğini” (kesin “vereceğini” demiyorum) verebileceğini söylemiş ancak bunların kim/kimler/neler olduğunu neden söylememiş olabilir? Cevabı bizim nazarımızda çok basit, “Yüce Allah’tan isteyeceğimize “O” herhangi birilerinden isteyip te şirk batağına düşmemizi istememesindendir.” Günün 5 vakti her rekatında tekrarladığımız ayeti tekrar hatırlayalım ve şefaat konusundaki çıkarımımızı buna göre yapalım. Fatiha Suresi 1:4 (Allah'ım) Kulluğu yalnız Sana yapar, yardımı yalnız Senden isteriz. 

İnşallah kurtuluşa ermişlerden olacağız, Allah’ a karşı mahşer sabahı yüzümüz olsun diyorsanız, Resulullah'ın sünnetinden yani Kur’an’ dan ayrılmayınız, Kur'an'ı sadece baş üstü değil başucunda olarak, başvuru kitabı olarak her daim elinizde, kalbinizde taşıyınız ve hayatınıza yansıtınız.

Selam ve Dua ile,

Tolga KARAGÖZ
Güncelleme 12 Temmuz 2018


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder